Cumhuriyet'in ilanı 29 Ekim 1923 ise de genel oalrak yeni türk devletinin kuruluşu 23 Nisan 1920 tarihiyle belirlenir. Mustafa Kemal Atatürk, bu tarihten itibaren, ülkenin yeni siyasi yapısını şekillendirmeye çalışmış; adım adım cumhuriyeti hazırlamıştır. Atatürk, henüz Cumhuriyet kurulmadan, 27 Ekim 1922'de Bursa'da yapmış olduğu bir toplantıda düşüncelerini şöyle dile getirmektedir:
"Hanımlar, Beyler! Memleketimizin en bayındır, en güzel yerlerini üç buçuk yıl kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı yenilgiye uğratan zaferin sırrı nerededir, bilir misiniz? Orduların yönetiminde ilim ve fen ilkelerini rehber kabul etmektedir. Milletimizi yerleştirmek için asıl olan okullarımızın, üniversitelerimizin kurulmasında aynı mesleği takip edeceğiz. Evet, milletimizin siyasi, sosyal hayatında, milletimizin düşünce eğitiminde de rehberimiz ilim ve fen olacaktır. Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki Türk milleti, Türk sanatı, ekonomisi, türk şiiri ve edebiyatı, bütün güzelliğiyle meydana çıkar."
Birçok toplantıda yapmış olduğu çeşitli konuşmalarda da Atatürk, bilimin önemini vurgulamaya devam etmiştir. Atatürk, 26 Ocak 1923'te Salihli istasyonunda halka hitaben yaptığı konuşmasında, şunları söylemiştir:
"Bundan sonra memleketimizi kesin kurtuluşa ulaştırmak için çok kuvvetli ve esaslı tedbirler almak gerekir. Bu tedbirlerin en önemlisi ve en birincisi ilim esaslı irfandır. İşte şurada gördüğüm küçük mektepliler, ilim ve irfan ordularını kuracaklardır."
Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra, bu konudaki görüş ve düşüncelerini daha hızlı bir şekilde uygulamaya geçirmek isteyen Atatürk, 30 Ağustos 1924'te meşhur meydan savaşının yapıldı yer olan Dumlupınar'da yapmış olduğu konuşmasında ise "Uygarlık yolunda yürümek ve başarılı olmak, hayatın şartıdır. Bu yol üzerinde bekleyenler veyahut bu yol üzerinde ileri değil geriye bakmak bilgisizliği ve dikkatsizliğinde bulunanlar, uygarlığın coşan seli altında boğulmaya mahkumdurlar." demiştir.
22 Eylül 1924 tarihinde Samsun İstiklan Ticaret Mektebi'ndeki konuşmasında, aynı konudaki görüşlerini şöyle dile getirmiştir:
"Efendiler! Dünyada her şey için; uygarlık için, hayat için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir; fendir. İlim ve fennin dışında rehber aramak dikkatsizliktir, bilgisizliktir, yanlışlıktır."
Mustafa Kemal'in en önemli özelliklerinden biri, hayatı boyunca bilime ve akılcı düşünceye önem vermesi, çok okuması ve araştırıcı bir yapıya sahip olmasıdır. Gazi Mustafa Kemal; "İnsanların hayatına, faaliyetine hakim olan kuvvet, yaratma ve icat kabiliyetidir." diyerek icat yapmanın ne kadar önemli olduğuna işaret etmiştir. Atatürk'ün özellikle tarih ve dil konusunda bir akademisyen gibi araştırmalar yapması; tarihçileri, "Belgelere dayanınız!" diyerek uyarması ve "Biz daima hakikat arayan, onu buldukça ve bulduğumuza kani oldukça ifadeye cüret gösteren adamlar olmalıyız." diyerek yol göstermesi, onun ne kadar objektif ve akılcı bir düşünce yapısında olduğunu gösterir. O, Türk Tarih Kurultayı'na gönderilen bildirileri bir akademisyen gibi incelemiş ve üzerlerine notlar düşmüştür. Atatürk'ün sofrası da bir bilim akademisi özelliğini korumuş, sofrada bulunan kara tahtada dil ve tarih sorunlarına çözümler üretilmiştir. Atatürk, "Türk Tarihinin Ana Hatları" kitabı yazılırken tartışmalar yaptığı bilim adamlarına; "Sizlerle yaptığım bu ilmi konuşmalar, benim ruhumun gıdasıdır." diyebilen bir insandır. O nedenle Alman tarih profesörü Herbert Melzig, Atatürk'e "Çankaya Düşünürü" demiştir.
Daha sonraki bir konuşmasında Atatürk; "Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayeler tamamen eremediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman süratle ilerliyor; milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkar etmek olur. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde, akıl veilmin rehberliğini kabul ederlerse manevi mirasçılarım olurlar." diyerek bilime verdiği önemi bir kez daha ifade etmiştir.
Kaynaklar;
Mustafa Kemal Atatürk Bilim ve Üniversite - Metin Özata, Umay Yayınları, 2005
"Atatürk, Özünde Bir Bilgindir." - Prof. Dr. Geoffrey Lewis
0 yorum:
Yorum Gönder